Bozcaada’ya hayatımda bir kere 1994 yılında gitmiştim aradan 18 sene geçmiş bende adada baya değişmişiz haliyle J 14 yaşında gönüllü olarak çalıştığım Otistikler Derneğiyle birlikte burada kamp yapmıştık ve her gönüllünün bir çocuğu vardı benimki Edirne’den gelen Arda’ydı 5 yaşında sarışın, mavi gözlü tatlı mı tatlı bir çocuktu , maalesef konuşmuyordu ama ikimiz o kampta ne güzel anlaşmıştık. Arda ilk defa anne-babasından ayrı kalmıştı, ben onun ablası olmuştum birlikte uyuyup, birlikte uyanıyor bütün gün birbirimizden ayrılmıyorduk, 18 sene sonra adaya bu sefer kendi oğlumla gelmek nasip oldu ve neden daha önce eşimle gelmemişiz diye düşündüm zira ada çok gelişmiş belki ada halkı bu durumdan memnun olmayabilir ama bence çok güzel olmuş çünkü tüm mekanlar adaya uygun mimaride ve dekorda yapılmış, her yerin ayrı ayrı resmini çektim ve hepsine bayıldım doğrusu.
Yakın olsa Bozcaada’ya her hafta sonu gitmek isterim o kadar sevdim yani ama maalesef ulaşım epey zahmetli. Biz karayoluyla Edirne üzerinden Çanakkale’ye ulaştık oradan Geyikli iskelesine gittik ki yol biraz bozuktu ve yaklaşık 5 saat sürdü. Geyikli iskelesinde normalde saat başı olması gereken gemi kalkışları yoğun dönemlerde gemi dolunca kalkma moduna geçiyormuş , gemi geliyor doluyor ve kalkıyor sizde onun geri dönmesini bekliyorsunuz. Zaman zaman burada 3 saatlere varan beklemeler söz konusu oluyormuş, biz arabayı iskeleye bırakıp Geyikli sahilindeki tek çay bahçesinde bir şeyler yedik. İskelenin sağı solu plaj ve ilginç bir şekilde deniz çok temiz görünüyordu ve denize giren bir sürü insan vardı.
Nihayet gemiye bindikten sonra 45 dk. Gibi bir sürede adaya ulaştık. Yol umduğundan uzun ve yorucu geçtiğinden ilk işi otelimizi bulmaya çalıştık ve Ataol yerine Aral tatil çiftliğine gittik J isimleri karıştırmışım bide ısrarla rezervasyonumuz vardı diyorum adama bu vesileyle Aral’ı da görmüş olduk bahçesinde hayvanlar olan güzel bir yer , bir dahaki gelişimizde tercih edebiliriz. Yeşillikler içinde çocuklar için çok uygun bir mekan. Neyse eşyalarımızı sırtlayıp doğru oteli bulduk ve yerleştik, eşim çok yorgun olduğundan biraz uyudu bizde Poyraz’la bahçede oynadık. Tatil çiftliği deyince insan bir sürü hayvan görmeyi bekliyor ama çiftlikteki tek hayvanlar etrafta özgürce dolaşan kazlar ve kümeslerindeki tavuk ve horozlardan ibaretti. Olsun bizimki kazları bile çok sevdi devamlı ortalıkta sürü halinde dolaşıyor olmaları hoşuna gitti.
İlk gecenin yorgunluğuyla otelimize döner dönmez uyuduk. Ertesi sabah otelde kahvaltımızı ettik, kahvaltıda oldukça başarılıydı özellikle adaya özgü ev yapımı reçellere bayıldım. Bu yaz bol bol denize girdiğimizden illa denize girelim gibi bir derdim yoktu aksine adayı gezmek bana daha eğlenceli geldiğinden öğlene kadar otelde keyif yapıp öğlen gibi dışarı çıktık. Poyraz’ı uyuttuktan sonra merkezde harika bir restoran olan Asmalı Meyhane’de öğle yemeği yedi. Adanın lezzetleri diye ayrı bir yazı yazacağım zira yaz yaz bitmeyecek kadar harika şeyler yedik, içtik kısacık tatilimizde. Karnımızı doyurduğumuzda Poyraz hala uyumaya devam ediyordu ki bu çok nadir anlardan biridir J hemen makinemi alıp kendimi ada sokaklarına attım ve babası Poyrazla bir cafede dinlenirken bende Bozcaada sokaklarını tek başıma gezdim. Kocaman bir çınarın altına kurulu çay bahçesini merkez olarak alıp yukarı doğru çıkıp sağlı sollu bütün sokaklara girdim çıktım, harika yapılar gördüm. En ilginç yerlerden biride Kabak Atölyesiydi J
Adada açılan işletmelerin çoğu mimari olarak çok hoş sokaklarda gezdikçe her rastladığım yere bayıldım, hepsi çok şirin, özenli ve adaya uyum sağlamış mekanlar. Poyraz’ın uykusu çok uzun sürmediğinden ada sokakları gezimi istemeyerek son verdim.
Birlikte kaleye girdik, Poyraz kaleye tek kelimeyle bayıldı yani bu kadar seveceğini tahmin etsem sabahtan akşama kadar orada vakit geçirirdik o derece zaten kale için ayrıca bir yazı yazacağım. Biz gittiğimizde akşam olmuştu artık gene de 2 saatten fazla vakit geçirdik kalede. Kaleden çıkınca park park diye tutturan oğlumla park bulup oynadık. Bodrum, Çeşme, Bozcaada nereye gitsek illa bir park bulduk zaten. Oradan rotayı sahile çevirdik, limanın hemen kıyısında kalenin önünde çok güzel kafeler, restoranlar var akşam gelip kahve içmek üzere buraları adresledik.
Gelmeden önce yaptığım araştırmalarda güneşin batışını mutlaka rüzgar tirbünlerinin oradan izleyin diye çok yerde okumuştum bizde öyle yaptık. Güneşin batmasına yakın adanın bir ucunda olan – Ayazma yolundan gidiliyor – rüzgar tiribünlerinin yanına gittik ve muhteşem bir gün batımı izledik. Güneş tam 8e birkaç dakika kala battı ve biz çok az kısmını yakalayabildik, ertesi günde aynı yere gelmek üzere oradan ayrılıp otelimize döndük. Denize girmedik ama harika bir gün geçirdik ada sokaklarında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder